Booking.com

Time dergisi tarafından, modanın en etkili yirmi beş ismi arasında gösterilen Li Edelkoort, neredeyse elli yıldır gelecek tahminleri ve analizleri yapıyor. Dünyanın en saygın yasarım okullarında programlar yönetiyor, aktif olarak eğitim veriyor. Müşterileri arasında ise olmayan global marka yok gibi; Coca Cola, Estee Lauder, Galeries Lafayette, Louis Vuitton, Prada, Zara… Ama hiçbir zaman böyle aranmadığını ve bu kadar işe yarar hissetmediğini söylüyor. Karantina döneminin başında, tasarım ve sanat platformu Dezeen’de yer alan röportajı neredeyse bir milyon kişi tarafından okunmuş.

Li Edlkoort’un en ayırt edici özelliklerinde biri de değişen insan psikolojisini ve toplumu, bir çok meslektaşından ve kurumdan çok daha önce incelikle analiz edişi. Bunu yalnızca verileri başarıyla yorumlayışına değil , sezgiselliğine ve yaratıcılığına da bağlayabiliriz. Kendisine “gelecek arkeoloğu” diyor. “Tıpkı arkeologlar gibi kazıyorum, araştırıyorum ve parçaları birleştirip geleceğin zeitgeist’ını tahmin etmeye çalışıyorum.” Pandemin sonrasında ne yöne gideceğimizi ve önümüzdeki dönemin öne çıkacak yönelimlerini, trend’lerini sorduğunuzda ise, önümüzdeki dönemin “Amatörler Çağı” olacağını söylüyorlar: “Bu dönemin gelmesini bekliyordum ama salgın bunu hızlandırdı Yaratıcılık, el işçiliği, zanaat, lokal üretimler önem kazanacak. Zaten karantinaya kapanır kapanmaz ilk refleksimiz yaratmak olduğunu gördük; insanlar yemek yapmaya, müzik üretmeye, evlerinden ortak projeler geliştirmeye başladı. Gardıroplarımızı, evlerimizi dönüştürmeye; yeniden düşünmeye ve sadeleşmeye başladık. Aslında hep yapmak isteyip yapamadığımız şeyler için virüs bizi zorladı. Bu dönem tüketim alışkanlıklarımızı da karantinaya aldığımız bir dönem olacak. İnsanlar gerek pratik, gerek finansal sebeplerden eskisi gibi tüketmeyecek. Ortalama ürünlere düşünmeden para harcama dönemi de yavaş yavaş kapanacak. Anlam ifade ede, zamanın testini geçen, daha sürdürülebilir ürünlere doğru yöneleceğiz. Kumaş bilgisi ve giysilerimizi nereden aldığımız, tekrar üzerine düşünmeye başladığımız, seçici olduğumuz konulardan olacak. Zire bir sandviç fiyatına bir tişört aldığımızda gerçek bedeli kimin ödediğinin artık daha çok farkındayız. Bu, geri dönüşü olmayan vicdani bir uyanış. Tıpkı savaş sonrasındaki gibi büyük bir tasarruf ve kısıtlama dönemine gireceğiz. Belki yalnızca binalar yerinde duracak ama bütün sistem kendini baştan yaratmak zorunda kalacak. Bunun yanı sıra, insanların şehirlerden uzaklaşma eğilimi yaygınlaşacak. Uzaktan çalışabildiğimizi gördük; artık finansal özgürlüğümüz için şehir hayatına mecbur değiliz. Bu esneklik ve aydınlanma da pandeminin kalıcı etkilerinden biri olacak.”

Edelkoort’un üzerinde durduğu diğer bir çıkarımsa, insanların önümüzdeki dönemde farklılıkların yerine benzerliklerin peşinden gideceği yönünde. “Tıpkı bizden iki nesil öncesi, dedelerimizin ve büyükannelerimizin dönemindeki gibi, topluluğun parçası olmak ve ortak değerlerimize sahip çıkmak isteyeceğiz 90’larda başlayan sokaklardaki gürültü sakinleşecek. Bireyselleşme ve giysilerimiz yoluyla radikal olma arzusu yerini, bir olma ve yakınlaşma isteğine bırakacak. Özetle, sosyal statüsüne bakmadan herkes, evlerine kilitleyen bu salgın farklılıklarımız üzerinden de adete bir ütü gibi geçti.” Öte yandan, Edelkoort’un deyimiyle; “Bu dönem tıpkı bir büyüteç görevi gördü ve aklımızı başımıza getirdi. Sosyal adaletsizlikleri, yanlış olduğunu bile bile tekrar ettiğimiz; fazla tüketimi, uzun mesaileri ve seyahat alışkanlıklarımızı artık daha farklı bir perspektiften görüyoruz.”

Vogue.com‘dan alıntıdır.

Sestri & Dinle

Merhabamız rengini Ege’den alır…

Kırmızımız rengini Mevlana ve Yunus’un Aşk’ından getirir…

Boyandık yola düştüğümüzde Ege’den maviye; karadaki denizden de kırmızıya.

Şimdi Sestri ve Dinle birlikte boyayacak tüm dünyayı ve Anadoluyu yeniden ve en yenisinden maviye kırmızıya….

Serendipians